Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


30 Temmuz 2013 Salı

Nefes

Ne kadar özgürsün? Bir otobüste yolculuk ederken kafana damlayan klima suyu damlasından rahatsız olmayacak kadar özgür müsün mesela? Halbuki bilirsin ki hava sıcaktır, ve az sonra ensenden damlayıp taa derinlere kadar giden ve sadece havadaki yoğunlaşmış nemden ibaret olan klima suyu az sonra kuruyacaktır. Ama sen ondan bile rahatsız olursun. Kafanın içinde rahatsızlığa o kadar mahkumsun ve o kadar mükemmeli arıyorsun ki, iki dakika sonra kuruyacak bir su damlası bile sana işkence gibi geliyor. Zaten hava sıcak olmasaydı, o klima suyu asla olmayacaktı. Ve o var olduğu için de kurumaya mahkum.

Ya da yanında oturan kişinin vücut sıcaklığı, 1 saatlik yolculukta ona temas ettiğin 3-5 saniyelik total zaman dilimi bile sana işkence gibi geliyor. İçin sıkılıyor. Ya da önünde duran kadının vücudu sana temas ediyor. Ama sonuna kadar istemiyorsun.

Otobüs ilerleyen duraklarda daha az kalabalıklaşıyor. Özgür insanlar, otobüsten inme özgürlüklerini kullanıp, oradan başka bir otobüse binme özgürlüğünü kullanacaklar. Sonrasında muhtemelen o otobüsten de inme özgürlüklerini kullanıp, evlerine girme özgürlüklerini ve TV izleme özgürlüklerini kullanacaklar. Yemek yeme, üzerine çay ve sigara içme özgürlüklerine kavuştuktan sonra, her özgür insan gibi akıllarında gün içinde yaptıkları olacak ya da olmayacak şekilde, rahat ya da rahatsız bir uykuya dalma özgürlüklerini kullanacaklar, ya da kendilerini onlardan daha özgür sayan asi ruhlu özgür insanların yaptıkları gibi geç uyuma ya da uyumama özgürlüklerini kullanacaklar. Bazıları sevişme özgürlüklerini kullacak, bazıları bu özgürlüğü parayla satın alacak bazıları, sadece hayalle satın alacak.

Sen de yanındaki kız, acaba onun bacaklarına baktığını mı düşünüyor diye vesvese dolusun. Sürekli gereksiz bir manasız, gereksiz bir baskı var üzerinde. Aklın özgürlüğünü sürekli kısıtlıyor. Ama aklınla daha özgür bir yaşam hayali kurmaktasın.
Ve sonra...
Bir adam daha otobüse biniyor. Herkes aynı anda o adamın yaydığı farkında olma dalgalarına uyar gibi o adamın büyüsüne kaptırıyor kendisini. Yeşil bir gömlek var üzerinde, pantalonları dizlerine kadar. Elleri çok pis adamın, ama, nedense özgür insanlar olarak o adamın bizi köle ettiği, ve onun farkında olmamız gerektiği kanısına karşı duramıyoruz. O kadar büyük bir cazibe ki, dayanamıyoruz o adama karşı.

Bazısı böyle durumlarda ilginç deneyler yapmak ister. Kendilerini bir bilim adamı yerine koyar. Bu tip durumlarda inanılmaz bir cazibe varsa, kimi insan cezbedene değil meczuplara bakmak isterler. O sırada, dışarı bakarmış gibi bakan ama milisaniyelerle cezbedene bakan gözler görürsünüz. Meczuplar sadece gözdürler o sırada.

Bu kişiler, cezbedene en son bakmak isterler, baktıklarında, dizlerine kadar gelen pantalonun, dizlerinin olmamasıyla olan alakasını görürler. Ellerinde kirin, bir insanı cazip kılmasının en önemli sebebinin, meczupların gözünde, onlardan daha aşağıda dünyaya bakmaları olduklarını kimi acizler farkeder. Kimi acizler fark eder sonrasında şükreder. Bazısı da o sırada özgürlüğü düşünür...

Ta ki bir meczubun sana özgürlükle alakalı dediği bazı şeyler aklına gelene kadar.
Ortadaki inanılmaz paradoksun içinde boğulup, düğmeye basma özgülüğünü kullanmak istiyorsun. Kimse bir şey demiyor. Allah var, mükemmel bastın düğmeye, koskoca otobüs senin özgürlüğün karşısında diz çöktü. Sen kimin karşısında diz çöktün, ey garip.

Özgürlük, nedir? Özgürlüğünü neler kısıtlar?

Muktedir mi? Siyaset mi? Kafana damlayan klima suyu damlasından rahatsız olacak kadar seni sarmış olan sen mi özgürlüğünden uzakta yaşamaya itersin kendini yoksa? Kalabalık bir yolda yürürken önünde ilerleyen çiftin mutlu gülüşlerinden rahatsız olur musun? Bazen yol o kadar kalabalıktır ki, adımlarını atarken adeta için sıkılır. Bazen kendini en özgür sandığın kalabalıkların içindeki yalnızlıklarını yaşarken bile adımını öndeki kişiye göre atmak zorundasındır. Ayağın takılır yoksa, sağ ayağını atarken onların da sağ ayağını atması gerekir. Ya da senden hızlı yürümeleri gerekir, sadece senden önce yürümeleri yetmez. Senden hızlı yürümedikleri sürece ayakların onlara takılacaktır. Bir adım önde olmaları yetmez, çünkü eğer sen hızlanırsan ve onlar aynı hızda kalırlarsa yine bir süre sonra senin özgürlüğünü kısıtlarlar. Öyle bir önünde olmalılar ki, onlar, senin hızına bağlı olan bir matematiksel fonksiyonun verdiği her değerden daha büyük olacak başka bir matematiksel fonksiyon gibi olmalıdırlar.

“mürşid gerektir bildire
hakkı sana hakkel-yakin
mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş”
Mısrî

İnsan her şeyden bağımsız olabilir mi? Özgürlük bağımsızlık mıdır?

Zıddıyla bilelim, bağımlılık nedir? Nelere bağımlısın hayatta. Acziyetini bilen insan, aslında bağımlı olduğu şeyleri bilir. Acziyet, bir çok alimin dediği gibi aslında tek bağımsızlığımızın da ilk basamağıdır. Aciz olduğunu bilmeyen insan, özgür olamaz. Aciz olduğunu düşünmeyen insan ise en büyük köledir. Bazısı kendisini aciz olarak gören insanları kendilerinin de küçük görmeleri gerektiği gafletinde yaşarlar, ve gülerler. Zat-ı alileri asla çıkamayacakları bir kısır döngünün tam ortasında ölmeye mahkumdurlar.

Aitlikler özgürlüğü kısıtlar mı? Elinizdeki bilet otobüse binme özgürlüğünü sizlere verir. Ama her özgürlük gibi o da sorumluluğuyla gelir. Artık o bileti kaybetme lüksünüz yoktur. Artık o size bağımlı gibi görünür, ama aslında siz kağıt parçasına onun size bağlı olduğundan daha da bağlısınız. Eviniz size temiz bir dam altında uyumayı vaadeder, ama artık, çekip gidecek kadar özgür değilsiniz. Okulunuzda size özgür düşünmeniz gerektiğini söylerler (bazısında böyleyken, bazısında o bile yoktur), ama daha özgür olmak için mezun olmanız gereken bir okulda köleliğe yavaş yavaş alışırsınız. Size ait olan her şey sizden bir şeyler götürmek zorundadır. Her şeyinizden kurtulduğunuzda sadece elinizde kalan bedeni, ve canınızı kurtarmak zorundasınızdır.  Her halk, 3 boyuta bağımlıdır. Onun içinde yaşar. Dışına çıkamaz.

Sadece bazı aceze bunları aşabilir. Şaraba sarar. Meczup dirler onlara. Dazlak kafasıyla, kaşlarını kazıtıp, yer yer dolaşırlar. Onlara ait olan bir tek emanetleri vardır, onu da emanet olduğundan severler. Bazısı bunlara deli dirler, bazısı meczup.


Acziyetini hissetmeye başladığın anda, içinde bir şeyler ölmeye başlar. Bu bir düğün günüdür. Özgürlüklere kanat açmanın günü, o ölümlerin başladığı günüdür. Saf özgürlüğün günü ise, bambaşka.