Ne kadar özgürsün? Bir otobüste yolculuk ederken kafana
damlayan klima suyu damlasından rahatsız olmayacak kadar özgür müsün mesela? Halbuki
bilirsin ki hava sıcaktır, ve az sonra ensenden damlayıp taa derinlere kadar
giden ve sadece havadaki yoğunlaşmış nemden ibaret olan klima suyu az sonra
kuruyacaktır. Ama sen ondan bile rahatsız olursun. Kafanın içinde rahatsızlığa
o kadar mahkumsun ve o kadar mükemmeli arıyorsun ki, iki dakika sonra kuruyacak
bir su damlası bile sana işkence gibi geliyor. Zaten hava sıcak olmasaydı, o
klima suyu asla olmayacaktı. Ve o var olduğu için de kurumaya mahkum.
Ya da yanında oturan kişinin vücut sıcaklığı, 1 saatlik
yolculukta ona temas ettiğin 3-5 saniyelik total zaman dilimi bile sana işkence
gibi geliyor. İçin sıkılıyor. Ya da önünde duran kadının vücudu sana temas
ediyor. Ama sonuna kadar istemiyorsun.
Otobüs ilerleyen duraklarda daha az kalabalıklaşıyor. Özgür
insanlar, otobüsten inme özgürlüklerini kullanıp, oradan başka bir otobüse
binme özgürlüğünü kullanacaklar. Sonrasında muhtemelen o otobüsten de inme
özgürlüklerini kullanıp, evlerine girme özgürlüklerini ve TV izleme
özgürlüklerini kullanacaklar. Yemek yeme, üzerine çay ve sigara içme
özgürlüklerine kavuştuktan sonra, her özgür insan gibi akıllarında gün içinde
yaptıkları olacak ya da olmayacak şekilde, rahat ya da rahatsız bir uykuya
dalma özgürlüklerini kullanacaklar, ya da kendilerini onlardan daha özgür sayan
asi ruhlu özgür insanların yaptıkları gibi geç uyuma ya da uyumama özgürlüklerini
kullanacaklar. Bazıları sevişme özgürlüklerini kullacak, bazıları bu özgürlüğü
parayla satın alacak bazıları, sadece hayalle satın alacak.
Sen de yanındaki kız, acaba onun bacaklarına baktığını mı
düşünüyor diye vesvese dolusun. Sürekli gereksiz bir manasız, gereksiz bir
baskı var üzerinde. Aklın özgürlüğünü sürekli kısıtlıyor. Ama aklınla daha
özgür bir yaşam hayali kurmaktasın.
Ve sonra...
Bir adam daha otobüse biniyor. Herkes aynı anda o adamın
yaydığı farkında olma dalgalarına uyar gibi o adamın büyüsüne kaptırıyor
kendisini. Yeşil bir gömlek var üzerinde, pantalonları dizlerine kadar. Elleri
çok pis adamın, ama, nedense özgür insanlar olarak o adamın bizi köle ettiği,
ve onun farkında olmamız gerektiği kanısına karşı duramıyoruz. O kadar büyük
bir cazibe ki, dayanamıyoruz o adama karşı.
Bazısı böyle durumlarda ilginç deneyler yapmak ister.
Kendilerini bir bilim adamı yerine koyar. Bu tip durumlarda inanılmaz bir
cazibe varsa, kimi insan cezbedene değil meczuplara bakmak isterler. O sırada,
dışarı bakarmış gibi bakan ama milisaniyelerle cezbedene bakan gözler
görürsünüz. Meczuplar sadece gözdürler o sırada.
Bu kişiler, cezbedene en son bakmak isterler, baktıklarında,
dizlerine kadar gelen pantalonun, dizlerinin olmamasıyla olan alakasını
görürler. Ellerinde kirin, bir insanı cazip kılmasının en önemli sebebinin,
meczupların gözünde, onlardan daha aşağıda dünyaya bakmaları olduklarını kimi
acizler farkeder. Kimi acizler fark eder sonrasında şükreder. Bazısı da o
sırada özgürlüğü düşünür...
Ta ki bir meczubun sana özgürlükle alakalı dediği bazı
şeyler aklına gelene kadar.
Ortadaki inanılmaz paradoksun içinde boğulup, düğmeye basma
özgülüğünü kullanmak istiyorsun. Kimse bir şey demiyor. Allah var, mükemmel
bastın düğmeye, koskoca otobüs senin özgürlüğün karşısında diz çöktü. Sen kimin
karşısında diz çöktün, ey garip.
Özgürlük, nedir? Özgürlüğünü neler kısıtlar?
Muktedir mi? Siyaset mi? Kafana damlayan klima suyu
damlasından rahatsız olacak kadar seni sarmış olan sen mi özgürlüğünden uzakta
yaşamaya itersin kendini yoksa? Kalabalık bir yolda yürürken önünde ilerleyen
çiftin mutlu gülüşlerinden rahatsız olur musun? Bazen yol o kadar kalabalıktır
ki, adımlarını atarken adeta için sıkılır. Bazen kendini en özgür sandığın
kalabalıkların içindeki yalnızlıklarını yaşarken bile adımını öndeki kişiye
göre atmak zorundasındır. Ayağın takılır yoksa, sağ ayağını atarken onların da
sağ ayağını atması gerekir. Ya da senden hızlı yürümeleri gerekir, sadece
senden önce yürümeleri yetmez. Senden hızlı yürümedikleri sürece ayakların
onlara takılacaktır. Bir adım önde olmaları yetmez, çünkü eğer sen hızlanırsan
ve onlar aynı hızda kalırlarsa yine bir süre sonra senin özgürlüğünü
kısıtlarlar. Öyle bir önünde olmalılar ki, onlar, senin hızına bağlı olan bir
matematiksel fonksiyonun verdiği her değerden daha büyük olacak başka bir
matematiksel fonksiyon gibi olmalıdırlar.
“mürşid gerektir bildire
hakkı sana hakkel-yakin
mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş”
hakkı sana hakkel-yakin
mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş”
Mısrî
İnsan her şeyden bağımsız olabilir mi? Özgürlük bağımsızlık
mıdır?
Zıddıyla bilelim, bağımlılık nedir? Nelere bağımlısın
hayatta. Acziyetini bilen insan, aslında bağımlı olduğu şeyleri bilir. Acziyet,
bir çok alimin dediği gibi aslında tek bağımsızlığımızın da ilk basamağıdır.
Aciz olduğunu bilmeyen insan, özgür olamaz. Aciz olduğunu düşünmeyen insan ise
en büyük köledir. Bazısı kendisini aciz olarak gören insanları kendilerinin de
küçük görmeleri gerektiği gafletinde yaşarlar, ve gülerler. Zat-ı alileri asla
çıkamayacakları bir kısır döngünün tam ortasında ölmeye mahkumdurlar.
Aitlikler özgürlüğü kısıtlar mı? Elinizdeki bilet otobüse
binme özgürlüğünü sizlere verir. Ama her özgürlük gibi o da sorumluluğuyla
gelir. Artık o bileti kaybetme lüksünüz yoktur. Artık o size bağımlı gibi
görünür, ama aslında siz kağıt parçasına onun size bağlı olduğundan daha da
bağlısınız. Eviniz size temiz bir dam altında uyumayı vaadeder, ama artık,
çekip gidecek kadar özgür değilsiniz. Okulunuzda size özgür düşünmeniz
gerektiğini söylerler (bazısında böyleyken, bazısında o bile yoktur), ama daha
özgür olmak için mezun olmanız gereken bir okulda köleliğe yavaş yavaş
alışırsınız. Size ait olan her şey sizden bir şeyler götürmek zorundadır. Her
şeyinizden kurtulduğunuzda sadece elinizde kalan bedeni, ve canınızı kurtarmak
zorundasınızdır. Her halk, 3 boyuta
bağımlıdır. Onun içinde yaşar. Dışına çıkamaz.
Sadece bazı aceze bunları aşabilir. Şaraba sarar. Meczup
dirler onlara. Dazlak kafasıyla, kaşlarını kazıtıp, yer yer dolaşırlar. Onlara
ait olan bir tek emanetleri vardır, onu da emanet olduğundan severler. Bazısı
bunlara deli dirler, bazısı meczup.
Acziyetini hissetmeye başladığın anda, içinde bir şeyler
ölmeye başlar. Bu bir düğün günüdür. Özgürlüklere kanat açmanın günü, o ölümlerin
başladığı günüdür. Saf özgürlüğün günü ise, bambaşka.