Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


22 Şubat 2014 Cumartesi

Ahir-i Modern (Kelimelerin Ölümü - II)



Bir zalim olduğumu ne zaman anladım? İki kişilik bir dünyam kalmıştı sonunda. Nefs ve ben. Önce şeytana kandım. Sonra nefsimi kandırdım. Sonra nefsimle bütün dünyadaki baştan aşağı herkesi ve her şeyi kılıçtan geçirdik. Kimse kalmamıştı, koca bir hiçlik yurdu. yorgun bir beden, çarpışmak için son nefeslerini soluyan iki kişi. İkisi de paçavralar içinde, kendi kılıklarından çıkmış, sevgisiz gözlerle birbirlerine bakıp diğerini öldürme derdinde. Ortamın bir Habil'i yok, kimse de Kabil değil. Son nefesler de alınıp birbirlerine koşmaya başlarlar, kılıçlar tam saplanacakken, kalabalık bir sokak ortasında tekrar bulurlar kendilerini. Bir hayret ve suskunluk.. Belki de bu kaçıncı kez dönmekte olan bir film diye düşünürler. Ya kalem bulup yazacaklardır ya da kılıçla dünyayı kana bulamaya devam edeceklerdir. Cidden bu filmi kaçıncı kez izliyoruz?

"Zulüm bir şeyi yerinde kullanmamaktır." Hikmetli bir söz. Ben ve nefs. İkisinin de birbirini öldüremeyeceğini bilmek, kaldıramayacağımız bir enerjiyi boş bırakır, boşluğa bırakır. Bu kadar oksijen fazla yakıcı gelmişti hep bütün özgürlükler gibi. Bütün özgürlükler gibi.. "İnsanoğlu her çağda daha iyi oyuncaklar keşfeden bir çocuğa benzer" sözü (Cemil Meriç, Bu Ülke) bu kaçışı, bu enerji fazlalağını en güzel atacağı şeyi keşfetmiştir: Oyun. Kimisi'nin oyunu tehlikelidir ama oyun olduğunu da unutmaz, ama canı da bu tehlikeli oyunları oynamak ister. Modernite, her oyuncağın rahatça atılabileceğini, yerine yenisinin (daha iyisinin) alınabileceğini, baskı altında kalmanın lüzumu olmadığını söylerken, aslında ne büyük bir şeyi okumaktaydı. Bir oyuncakla bir ömrü geçirmek isteyenlerin sancısı, sonuç bulabilir mi? Bu koca anlamsızlık ve anlatılmaz dahi kendi oyuncaklarını bir türlü yaratacaktır."ever tried, ever failed. try again, fail again. fail better" (Samuel Beckett, Malone dies). Moderniteye karşı bir oyuncakla yaşlanarak, ya da yenisini kabul etmeyerek savaşmak muhakkak ki moderniteyi daha fazla güçlendirecektir. Oyunlar içinde yaşadığımız ön kabulüne niye bu kadar sığındık? Belki de doğru kelime oyun ya da oyuncak değildi? Belki de o geçmeyen bahar diye aranan gözlerimiz, baki kalan demler heveslerimiz daha sağlam oyuncaklarla değil de ellerimizle yaşamak'a direk dokunarak mümkün olur? 

Zalim bir dünyada doğduğumu farkettim sonra.(Neredeyse) Bütün kalabalık yapılacak şeylerin zulüm olmak zorunda bırakıldığı, bütün mutlulukların eğlenmek olduğu, bütün beklenenlerin zaten gelmekte olduğu ve bütün hayatların birer oyun olduğu, kağıttan kimlikler, camdan gözlükler... Zalim olduğumu yalnızlığıma ağlarken farkettim aslında, dışlandığım bütün oyunlara ağlamamın nedeni zaten oyun oynamak istememdi. Ağladığım şey zaten hakiki değildi, çocuktum ve hala oyun oynamak istiyordum. Zulmü başkasının yapmasına gerek yoktur. Voltaire bunu güzel açıklamıştı: "yaşının ruhuna sahip olmayan, yaşının bütün sancılarını çeker". Bu elbette yaşına göre oyun bulma durumu değildi. Zalim olduğumu anladım çünkü zulmüme ağlayamıyordum. Ben nereye dokunsam zaten kendi derimi hissetmişim, sustum.. Özgürlük artık hayatımda bir seçenek olarak dahi sunulmadığını farkettim ve bunu unutturacak bütün seçeneklerin günden güne artması. Ve bütün seçeneklerin de neredeyse satın alınması.. Halbuki bedava bir zorunluluğumuz vardı: Hürriyet. oyunlar oynamak için ne kadar ve ne kadarını satabiliriz (ya da satmak zorunda kaldık), kestiremiyorum.

"...Ondan sonra da affetmeyecektiniz kendinizi. Üstelik hiçbir suçunuz yokken." (Dostoyevski, Budala). Ve bu affedilmeyişin kucağına düşmek ve yarattığımız narsisist- nesnel olmayan- bilgilerle (E.Fromm, Sevme Sanatı) çocuklukta daha fazla kalış, çocukça kalış, çocukça bir inatla kurtulamayış.. Aslında çocukken bile bu kadar çocuk değildik desem kim inanır? Oyuncak diye bir şeyin varlığını ya da gerekliliğini reddetmenin de beni tekrar aynı paradoksa sürükleyeceğini de sonra anladım.

Nefs ve ben.. Birbirlerini unutmaya çalıştı sonra, başka yollardan yürümek istediler. Ve düşünmemeyi umuyorlardı, birbirlerini düşünmek azap verici ve gereksizdi: sarhoşluğa ihtiyaç vardı. Unutmak için sarhoş olmalıydık: "her zaman sarhoş olmali. her şey bunda: tek sorun bu. omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. ama neyle? Şarapla, Şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz. ama sarhoş olun. " (Charles Baudelaire, Paris Sıkıntısı). Benim için savaş ama bir türlü son bulmuyordu. Sarhoşluk vardı ama unutturmak için değil hatırlamak içindi, bu dava da bir yalnız bayrak olarak düştü elime, başka yalnızlar buluncaya dek. Sarhoşluk dahi zulümdü, kimisi sarhoştu; kimisi leş ama hiçbiri şarabın yerini hatırlamıyordu orası kesin. Ümitsizlik sanki asrın en büyük oyuncağıydı..

Kaygı için "özgürlüğün baş dönmesi" der Kierkegaard. Pişman değilsin, üzgün de değilsin; mutluluğunun ve huzurunun da tam olduğu söylenemez. Özgürlükten kaçmaya yol aramaktasın, kendinden kaçamıyor, nefsinin elinde de kukla olmaktan çekinmektesin. "Kendi", kendiliğinden, kendinde doğar. Özgürdür kısaca. (Liberalizmin de bir "spontaneuos order" ideali kullanması aslında bu daireye ne kadar da güzel oturmakta değil mi?) Ama bir zıddından bahsetmek mümkün müdür özgürlüğün? "Allah yoksa Hürriyet yok" diyebilenler cevabını verecektir muhakkak. Kaygıyı ne zaman ki kendimin değil, kendimsizliğimin yarattığını farkettim işte o zaman özgürlüğü geri almak için çok paraya aldığım onca oyuncağı hiç pahasına içimden çıkarmamın gerekli olduğunu düşündüm. Hür kalabilmek için önce kaygılanmalıydım ben, kaygısız çoğu nefesin(modern insanda) hür kalıştan uzaklaşmak olduğunu da sonra anladım. Bildiğimi de bilmesem bu da bir oyuna dönmeyebilirdi. Özgürlük yaratılabilirdi ama önce zulme bir nazar gerekli denilebilirdi..

Ne zaman bir zalim olduğumu anladım? Bineğimi oyun için düşman bellediğim sırada; Nefis bineği, ben'i ezmekten dahi sıkılmışken kendimi onun ayakları altına sermeye çalışırken. İlginçtir ama nefse ben zulmetmiş oluyorum. Anlar gibi oldum sonra, "yerinde kullanmamak"; binek, belki de binmek içindi.. Belki o zaman Hakikat'in oyun olmadığını; ve oyunda dahi bir Hakikat olduğunu anlarım. Ve bir anka kuşu.. Ve kurtuluş için el uzatabilmek, tutabilmek.. Rahman'dır muhakkak.. 

Şüphesiz ki eksik söylendi










10 Şubat 2014 Pazartesi

Kuşçu'nun Hakikat

"Marifet, kargayı dinlemeden bülbülün zevkine varmak.."
Teceddüd hareketin vacibi...