Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


18 Temmuz 2014 Cuma

Dem bu demdir? (Kelimelerin Ölümü-III)


(Doğ'uyu ve Doğ'ayı seven akılsıza ithaf edilmiştir)

Nerenin yabancısıyım? sorusunun cevapsızlığı.. Gitmeden bilinmiyor ama bütün gitmelerin yetmemesi sancısı durmuyor. Götürülen ve getirilen arasındaki fark mekana sığmıyor. Beş duyumumu da kapatsam sanki kalan bir şey bırakmıyor peşimi.. "Hangi zamanın yabancısıyım?" diye sormalı belki de.. Mekanlara dair malumatlar doğurdu yüzeysel hüzün ve sevinçlerimi sanki. Mekansal malumatlar.. Bir ülke, toprak; bir adam, koltuk; bir isyan, meydan; bir insan, beden; bir hayat, hikaye.. Modern...... Ben?

Mekan ve Zaman. Fark ne? Temelimizle oynuyor birileri. İnsanın parmakları ile eşya arasına kelimeden eldivenler icat ettik. Bir de kelimelerle bizim aramızda bir zar var. O zarın varlığını unuttuk, sonra o binalara gözümüz alışınca, neyi unuttuğumuzu da unuttuk. Bir aciz bütün bu algımızdaki görülmez ve dikiş tutmaz yırtılmanın zaman-mekan ilişkimizin koptuğundan olduğunu söylüyor. Mekan zindanlarını aşarken, zaman zindanında kaldığımızı unuttuk. Bundan da önemlisi zaman zindanında olduğumuzu unuttuğumuz için mekanlara aldanmak zorunda kaldık. Bir gün mazi olacağımızı cidden ne kadar hatırlayabiliyoruz. Yani şöyle üstümüzde bir titreme hali, bir hakiki korku, bir kurtuluş açlığı en son ne zaman peydah oldu? Bir sinir krizi gibi değil, "Ya Rab" deyip susturan bir an, öylece bir an.. Mekansal bilgi üretimini biraz irdelemek lazım sanki?

Mekanların haritaları vardır. Mekan akla uygundur, "evrensel" bir akılla(tek düzelik) izah edilebilir, düşünülüp hesap edilebilir, emin olunur ve görünen bir gerçektir. Mekan aklın yansımasıdır, aklı çizen de yine mekandır. Mekanı insanlar kontrol edip şekil verebilir. İnsan ilahi bir varlıktır fakat ilah değildir. Çünkü ölen ölür, çünkü mekanlara zaman vurur. Firavun ölür piramit kalır diyemeyeceğim, Piramitler de bir gün ölür.. Fakat insan ilahlık iddiasında bulunur çünkü belirsizlik taş taşa üstüne koydurmaz. Piramitler inşa edilebilir fakat zaman yok edilemez, bunu düşünmesi acizlik doğurur fakat ilahlık iddiasındaysa acziyetini örtmelidir, ya da görmemeli.. Bu yüzden zamana sırtını döndüğü an piramitleri inşa etmeye başlayabilir. (putlaştırılan piramitten bahsedilmekte)

Mekana dair malumatlar edinilebilir, çünkü mekan malumatını içinde taşır; zaman ise dışında.. Ama insanı belirsizlik korkutur, nereden düştüğünü merak eder, nereye gideceğini sorar, emin olmak ister. Zaten nereden ve nereye soruları da mekansal değil midir? En iyi eminlik zaten dünyadan çıktık, dünyaya gömüleceğiz olarak kalmakta.. Yani sadece bir beden olarak ve elbette sadece bir beden olduğunu söyleyen akıl. Nereden düştüğünü hala anlayamaz ama, çünkü anlamak kalb'in mesleğidir.Belki de düştüğümüz, mekanın ta kendisidir, zamanın olduğu değil vurduğu yerdir, gölgeden güneş mi sorulur? Bilmiyorum. Yani zaman akl'edilmez çünkü zaman yaratılmıştır; inşa edilmemiştir, aynı akıl gibi? Aklın haritasını çizebileceği bir mekan değildir zaman. Akıl zamanı bu yüzden sevmez çünkü karşısında acizdir. Güvende olduğu bir konu değildir. Hangimiz kendimize güvenirken zamanı akl'ına getirir ki zaten? Güvende olabilmek için önkabule ihtiyaç duyuyoruz artık, yani mekanlara?

Akıl zann eder, onu da mekanla mümkün kılabilir ancak, sonra mekansal malumatlar doğar. Bilmemek korkutucu geldiğinden dolayı bir malumata(mekana) sarılır ve zamanla esiri olur. Firavunun bir postun üstünde ömür geçirme özgürlüğü var mıdır? ya da piramidinden başka bir yere gömülme özgürlüğü? Bu malumatların zaman'la ölmesi, insanın içine bir korku salar. çünkü malumat mülk edinilmiştir. Mülk, özgürlüğü elimizden alır. Fakat "sevgi, özgürlüğün çocuğudur". Mecnun her şeyi sevebilirdi ama her zaman sevmeyi seçti. Leyla hakkında bilgi üretip dondurmak yerine, kendisini unutup Hayy kalmayı seçti.. Özgürlük kelimesi dahi kısıtlardı kendisini.

Sıkıntılarımız sanki Kabe'mizin taşlarında değil de sıkıntıyı taşlarda aramamızda.. Kalb'i yok farzedince yok değil; kayb'oluyoruz.

Savruk sözlerin kısası şudur belki de: akıl ve aklın inşa ettiği her şey ölüme(zamana) mahkumdur. Ve zaman akledilemez, tanrılık iddiasında bulunan beşerin görmemesi gerekendir. Fakat bu eminliğin içindeki bu korku ve gözünde her şeyin tanrılaşmasından(zamansızlık) dolayı oluşan kaygıları.. Yanlış özgürlük yerine doğru köleliği sormalıydım.. Derdin nasıl derman olduğunu belki görebiliriz. Uzak, çok uzak bir ses Aşk'ın zamansal olduğunu söylüyor ve mekansız. Mekanın ise hayvansal.. Ve Aşk'taki kusurlarımız... Zaman O'na mahkumdur, O da ancak Kalb'e sığar.. Akıl'lılık yapıp dıştakini mal'etmek yerine Aşık olup içtekini anlamamız gerek belki de.. Gerisi ben'i savurur bu sözlerin.. bildiğini sanma ey nefsim.. (şüphesiz eksik söylendi)

dinlemeliyim:

"Ölen hayvan imiş, Aşıklar ölmez"

İllallah