Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


4 Eylül 2014 Perşembe

Boz-kır'da çilek

"Gorkuyom(korkuyorum) baba! Çıkartma beni oraya, gorkuyom işte, karanlık.. "

Kimseye zarar vermiyordu. Düğün günü bitmişti, akşam olmuştu, yalnızca birkaç yakın akraba ve komşu, kızın ailesinin yanında olmak için oturuyorlardı. Her şey harikuladeydi, yani herkes kafasındaki normali yaşayıp dağılmıştı. O da konu-komşu sınıfından karşı komşunun oğluydu. Herkes sessizliğe kendisinin dahi alışamadığı bir evde akşam çayı içip çilek nasıl yetiştirilir diye konuşuyorlardı, balkondalardı, Evin bütün odaların ışığı açık ve neredeyse tamamı boştu. O ise oturma odasında bir minderin üstünde oturuyordu, bir başına. Kimseye zarar vermiyordu, çayını içip başını dahi kaldırmıyordu, sorulmayınca konuşmuyordu, yıllardır canı sıkılıyordu ama zarar vermiyordu. Tek problem bir down sendromu olmasıydı, babası zarar verir endişesiyle yanına çağırıyordu, yani balkona, yani karanlığa.. "Baba gorkuyom gelemem" diyordu. "Ramazaaan gel oğlum buraya" sesi bir türlü kesilmiyordu. Ses tamamen şefkatliydi, baba hiç kızmamıştı ona. Başını iki elinin arasına aldı, karanlığa çıkmak zorunda kaldı. Şikayet etmiyordu, isyan ise hiç duymadığı bir kelimeydi. Baba kaygılıydı, o ise korkuyordu.. Baba yok'a ettiği itibar kadar oğluna itibar etmiyordu. "Ramazaaaan".. Karanlığa çıktı, sürekli bir sancı halindeydi, babası çilek konuşuyordu.. Başını iki eline teslim etti, oturma odası boştu, balkonda çay içip çilek konuşan insanların arasında o sadece korkabiliyordu.. Halbuki evde uyuyan bebeğe bakıp dokunmaya kıyamadan o güzel gülümsemesiyle izlemek istiyordu, zarar vermiyordu. Yalnızca...Korkuyordu..

- Adı ne abi oğlanın?
- Ramazan