Hoş geldiniz… Bu sefer Hoş’a gelmemiş olabilirsiniz. Hoş’a gideceksinizdir
muhakkak. Bilme makamıdır burası. Aşk makamından sonra; istiğna vadisinden
önceki vadidir. Marifet vadisidir burası. Tek marifet O’nundur elbet.
Marifetullah’tan başkası sığmaz marifete. Aşktan çıkılmadan buraya gelinmezse
de buraya gelinmeden de aşk bir bilinmezdir. Bilinmezi sevenler haz yolunu
muhakkak bulacaktır. Hoşça kalırlar orada. Öğrenmenin açlığında yananların
makamıdır. Aşkın ateşine benzemez. Aşk’tan vazgeçme acısı bir başkadır. Ben kim
miyim? Yalnızca sizin gibi bir ademin bir oğlu…
Ademoğluna şimdiye dek elbette “niçin?” ve “nasıl?”
soruları çok daha tatlı gelmiştir. Bir türlü her şahıs duymuştur onları aramanın
tadını. Ve hep önce onların bulunması tavsiye edilmiştir ve düşünülmüştür. Niye
yaptığını ve nasıl yaptığını bildikten sonra ne yaptığın genelde çok fark
etmez. Çünkü bilmenin mağrurluğu kapatır arpa soğanlarımızı. Niçin ve nasıl
aslında bilinmez, inanılır yalnızca. Her inanç da kendi gerçekliğini yaratır
muhakkak. Yaratılmış gerçeklik yerine, yaratan hakikati bulmak gerekir diye
düşünür bir soytarı. Bu yüzden şu soru sürekli meşgul eder aklını: “ben NE
yapıyorum?”. Gerçekten biliyor mudur ne yaptığını? Niçin ve nasıl sorularının
cevabı ona ne yaptığını gösterir mi? Ya da ne yaptığını bilmeden niçin ve nasıl
sorularını nasıl sorabilir? Nasıl sorusuna düşmemeyi unutmuşuz işte.
Mesela yemek yiyorum. Niçin yiyorum? Elbet vardır bir
cevabınız. Nasıl yiyorum? İngilizler cevaplasın bunu da. Pekiyi ne yiyorsun? Bundan
yeteri kadar emin misin? Ne yediğini bilmeye kalkışsan muhtemelen açlıktan
ölürsün gibi değil mi? Mesela, kendini yiyor olabilirsin. Buna karşı
savunacağın tek şey zaman ise; zaman bir yaratılmış gerçektir. Ya da okuduğunda
aslında kendini okursun. Kur’an okuyorsun mesela. Hakikati öğrenmeye
çalışıyorsun. Eyvallah. Gerçekten dürüst ol şimdi, okuduğunu mu yaratıyorsun
yoksa yaratılanı mı okuyorsun? Kendi gerçekliğini yaratmak için değildir sanki?
Sen okuduğunu mu oluyorsun yoksa olduğunu mu okuyorsun?
Ne yaptığını bilmek bahsine geri dönelim. Sana öğretilen
bir diğer soru “gerçekten ne yapmak istiyorsun”. Neyi yaptığını bilmeden neyi
yapmak istediğini bilemezsin ki. Kendini bilmedikten sonra elbette her secde
özgürlüğünü kısıtladığını düşünürsün. Halbuki özgürlük kendini bilmekten sonra
gelir. Nerede ne kadar özgür olacağını ne kadar bilebilirsin? Kendini öldürmek
istersin ey nefsim. Ama ölmeyeceğin hakikatini bilmeden ne kadar öldürebilirsin
kendini? “yularsız dolaşan eşek”? Marifetin ilk anahtarı elbette kendi alemine
dalabilen kamil’liktir. Bu kamilliğin de ilk sorusu “ne yaptığını” bilmektir
önce. Sürekli halk edeni görebilmek için an’lar boyunca hal’ini görmeye
çalışmak değil midir. Her hareket muhakkak bir Hal’in sonucudur. Hal’i bilmek,
hareketi bilmek, harekete yön verecek hal’e girebilmek.
Bir şeyleri bulmak için de kaybetmek kuralını da
unutmamak gerek. Kendini bulmaya kalkışırken de kaybetmek gereken doğal olarak –
tek sahip olduğun şey- kendin olacaksın. Bu mu dersin taşlarda donmuş sükuta
sebep? Yaşamın boynuna asılmış bir bela olduğunu düşünmeni dilemem. Bir akıntının
içindesin, durmadan geçiyor bir şeyler ama hatırlaman gereken tek şey bu vadide
geçen her şeyin sen’in içinden geçmesi. Onları bilemeden o akıntı içinden
geçmez; sen bir akıntının içinde geçip gidersin.
Sana geçen anın önemini ne anlatabilir ki? Bütün yaşayacağın
o ileriki pişmanlıklarını hesap edebiliyor olman yetmiyorsa sebebi yanlış
hesabı yapman. Azapla karşılaşacaksın, onu demek ki burada buluyorsun önce. çünkü tanıdığınla karşılaşırsın burada. Pişmanlık
gerçekten ileride mi gelecek karşına ‘zan’ ediyorsun. Nefes almayı hatırlamadan
ömür sürebilirsin. Ama sonunda hatırlayacağın tek şey haberin olmadan alıp
verdiğin nefesler olacak. Şimdi seni gerçekten bir nefes mi öldürdü?
Nefsine küsme! Yalnızca bil, sonra cevaplar
gelecektir. Ne’ye sahip olduğunu bul da unutmamayı da unutma. Can’ı Canan
öğretir muhakkak. Ama Can’ı bilmeden bulduğuna Canan demek ne kadar mümkün? Yediğini
düşün bakalım zamansız olarak. Yer misin hala? (bütün sorular sanaydı nefsim. ayıl.artık.)Can geldi; canan gitti
Canan geldi; can bitti.