Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


29 Temmuz 2013 Pazartesi

مرفت


Hoş geldiniz… Bu sefer Hoş’a gelmemiş olabilirsiniz. Hoş’a gideceksinizdir muhakkak. Bilme makamıdır burası. Aşk makamından sonra; istiğna vadisinden önceki vadidir. Marifet vadisidir burası. Tek marifet O’nundur elbet. Marifetullah’tan başkası sığmaz marifete. Aşktan çıkılmadan buraya gelinmezse de buraya gelinmeden de aşk bir bilinmezdir. Bilinmezi sevenler haz yolunu muhakkak bulacaktır. Hoşça kalırlar orada. Öğrenmenin açlığında yananların makamıdır. Aşkın ateşine benzemez. Aşk’tan vazgeçme acısı bir başkadır. Ben kim miyim? Yalnızca sizin gibi bir ademin bir oğlu…
            Ademoğluna şimdiye dek elbette “niçin?” ve “nasıl?” soruları çok daha tatlı gelmiştir. Bir türlü her şahıs duymuştur onları aramanın tadını. Ve hep önce onların bulunması tavsiye edilmiştir ve düşünülmüştür. Niye yaptığını ve nasıl yaptığını bildikten sonra ne yaptığın genelde çok fark etmez. Çünkü bilmenin mağrurluğu kapatır arpa soğanlarımızı. Niçin ve nasıl aslında bilinmez, inanılır yalnızca. Her inanç da kendi gerçekliğini yaratır muhakkak. Yaratılmış gerçeklik yerine, yaratan hakikati bulmak gerekir diye düşünür bir soytarı. Bu yüzden şu soru sürekli meşgul eder aklını: “ben NE yapıyorum?”. Gerçekten biliyor mudur ne yaptığını? Niçin ve nasıl sorularının cevabı ona ne yaptığını gösterir mi? Ya da ne yaptığını bilmeden niçin ve nasıl sorularını nasıl sorabilir? Nasıl sorusuna düşmemeyi unutmuşuz işte.
           Mesela yemek yiyorum. Niçin yiyorum? Elbet vardır bir cevabınız. Nasıl yiyorum? İngilizler cevaplasın bunu da. Pekiyi ne yiyorsun? Bundan yeteri kadar emin misin? Ne yediğini bilmeye kalkışsan muhtemelen açlıktan ölürsün gibi değil mi? Mesela, kendini yiyor olabilirsin. Buna karşı savunacağın tek şey zaman ise; zaman bir yaratılmış gerçektir. Ya da okuduğunda aslında kendini okursun. Kur’an okuyorsun mesela. Hakikati öğrenmeye çalışıyorsun. Eyvallah. Gerçekten dürüst ol şimdi, okuduğunu mu yaratıyorsun yoksa yaratılanı mı okuyorsun? Kendi gerçekliğini yaratmak için değildir sanki? Sen okuduğunu mu oluyorsun yoksa olduğunu mu okuyorsun?
           Ne yaptığını bilmek bahsine geri dönelim. Sana öğretilen bir diğer soru “gerçekten ne yapmak istiyorsun”. Neyi yaptığını bilmeden neyi yapmak istediğini bilemezsin ki. Kendini bilmedikten sonra elbette her secde özgürlüğünü kısıtladığını düşünürsün. Halbuki özgürlük kendini bilmekten sonra gelir. Nerede ne kadar özgür olacağını ne kadar bilebilirsin? Kendini öldürmek istersin ey nefsim. Ama ölmeyeceğin hakikatini bilmeden ne kadar öldürebilirsin kendini? “yularsız dolaşan eşek”? Marifetin ilk anahtarı elbette kendi alemine dalabilen kamil’liktir. Bu kamilliğin de ilk sorusu “ne yaptığını” bilmektir önce. Sürekli halk edeni görebilmek için an’lar boyunca hal’ini görmeye çalışmak değil midir. Her hareket muhakkak bir Hal’in sonucudur. Hal’i bilmek, hareketi bilmek, harekete yön verecek hal’e girebilmek.
           Bir şeyleri bulmak için de kaybetmek kuralını da unutmamak gerek. Kendini bulmaya kalkışırken de kaybetmek gereken doğal olarak – tek sahip olduğun şey- kendin olacaksın. Bu mu dersin taşlarda donmuş sükuta sebep? Yaşamın boynuna asılmış bir bela olduğunu düşünmeni dilemem. Bir akıntının içindesin, durmadan geçiyor bir şeyler ama hatırlaman gereken tek şey bu vadide geçen her şeyin sen’in içinden geçmesi. Onları bilemeden o akıntı içinden geçmez; sen bir akıntının içinde geçip gidersin.
           Sana geçen anın önemini ne anlatabilir ki? Bütün yaşayacağın o ileriki pişmanlıklarını hesap edebiliyor olman yetmiyorsa sebebi yanlış hesabı yapman. Azapla karşılaşacaksın, onu demek ki burada buluyorsun önce. çünkü tanıdığınla karşılaşırsın burada. Pişmanlık gerçekten ileride mi gelecek karşına ‘zan’ ediyorsun. Nefes almayı hatırlamadan ömür sürebilirsin. Ama sonunda hatırlayacağın tek şey haberin olmadan alıp verdiğin nefesler olacak. Şimdi seni gerçekten bir nefes mi öldürdü?
         Nefsine küsme! Yalnızca bil, sonra cevaplar gelecektir. Ne’ye sahip olduğunu bul da unutmamayı da unutma. Can’ı Canan öğretir muhakkak. Ama Can’ı bilmeden bulduğuna Canan demek ne kadar mümkün? Yediğini düşün bakalım zamansız olarak. Yer misin hala? (bütün sorular sanaydı nefsim. ayıl.artık.)


Can geldi; canan gitti
Canan geldi; can bitti.