Lorem İpsum



Olmak için ölmek; Bilmek için sormak...


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Hayatımız hatırladıklarımızın toplamıdır.
Joshua Foer from Ted.com

Türkçe Çevirisi
Sizden gözlerinizi kapamanızı rica ediyorum.
Sokak kapınızın önünde duyduğunuzu hayal edin. Sokak kapınızın önünde duyduğunuzu hayal edin. Kapının rengini ve hangi malzemeden yapılmış olduğunu algılamanızı istiyorum. Kapının rengini ve hangi malzemeden yapılmış olduğunu algılamanızı istiyorum. Şimdi gözünüzde bisikletleri üzerinde bir grup şişman nüdist canlandırın. Çıplak bir bisiklet yarışındalar ve direkt olarak sokak kapınıza yönelmiş vaziyetteler. Bunu gerçekten görmenizi istiyorum. Pedalları çok hızlı çeviriyorlar, terliler hareket ettikçe yağları titriyor. Ve sokak kapınıza çarpıveriyorlar. Bisikletler etrafta uçuyor, yanınızdan tekerlekleri geçiyor, jantlar alakasız yerlere gidiyor. Kapınızın eşiğinden antreye, koridorunuza, diğer tarafta ne varsa oraya geçin ve ışığın kalitesinı takdir edin. Işık Kurabiye Canavarı'na vuruyor. Kurabiye Canavarı taba rengi bir atın eğerinde oturmuş size el sallıyor. Bu konuşan bir at. Mavi tüylerinin burnunuzu gıdıkladığını cidden hissedebiliyorsunuz. Ağzına atmak üzere olduğu yulaf ezmeli üzümlü kurabiyenin kokusunu duyabiliyorsunuz. Kurabiye Canavarı'nı geçin. Geçin ve oturma odasına yönelin. Oturma odanızda, tüm hayal gücünüzle, Britney Spears'ı canlandırın. Açık giyinmiş, sehpanızın üstünde dans ediyor ve "Hit Me Baby One More Time"ı söylüyor. Şimdi birlikte mutfağınıza gidiyoruz. Yerde sarı tuğlalardan bir yol var ve fırınınızdan "Oz Büyücüsü"nden Dorothy, Teneke Adam Korkuluk ve Aslan Adam el ele ve seke seke size doğru geliyorlar.

Tamam. Gözlerinizi açın.

Size her bahar New York'ta yapılan acayip bir yarışmadan bahsetmek istiyorum. İsmi the United States Memory Championship (Amerika Birleşik Devletleri Hafıza Yarışması). Birkaç sene önce bir bilim gazetecisi olarak nasıl bir şey olduğunu görmek için ve sanırım bunun bilgin insanların final maçları gibi bir şey olduğunu düşünerek ve sanırım bunun bilgin insanların final maçları gibi bir şey olduğunu düşünerek bu yarışmayı ziyaret ettim. Yaş ve temizlik konusunda çokça çeşitlilik gösteren bol miktarda erkek ve birkaç kadın vardı.


Sadece bir bakışta yüzlerce rakamı ezberliyorlardı. Bir sürü ama bir sürü yabancının isimlerini ezberliyorlardı. Bütün bir şiiri ezberlemeleri yalnızca bir kaç dakika sürüyordu. Karıştırılmış bir iskambil destesinde kağıtların sırasını kimin en çabuk ezberleyeceği konusunda yarışıyorlardı. Bu inanılmaz dedim. Bu insanlar sıra dışı canlılar olmalıydılar.

Yarışmacılardan bazılarıyla konuşmaya başladım. Bu Ed Cook diye bir adam. İngiltere'den geliyor ve oradaki en iyi eğitilmiş hafızalardan birine sahip. Ona dedim ki, "Ed, bir bilge olduğunu ne zaman farkettin?" Ona dedim ki, "Ed, bir bilge olduğunu ne zaman farkettin?" Ed, "Ben bilge değilim. Aslına bakarsan ortalama bir hafızaya sahibim. Bu yarışmaya katılan herkes sana ortalama bir hafızası olduğunu söyleyecektir. Her birimiz hafızanın bu üstün başarısını sergilemek için bir takım çok eski teknikler kullanarak kendimizi eğittik. Bu teknikler 2500 yıl önce Antik Yunan'da bulundu ve Cicero tarafından konuşmalarını, ortaçağ alimleri tarafından da kitapları baştan sona ezberlemek için kullanıldı." Ben de şaşırdım, "Nasıl yani? Nasıl daha önce bundan haberim olmadı?"

Yarışma salonunun dışında duruyorduk ve harika, zeki ama bir şekilde egzantrik olan ingiliz Ed ve harika, zeki ama bir şekilde egzantrik olan ingiliz Ed bana dedi ki: Josh, sen Amerika'lı bir gazetecisin. Britney Spears'ı bilir misin? Ben de, "Ne? Nasıl yani? Neden?" dedim. "Çünkü Britney Spears'a gerçekten ulusal televizyonda karıştırılmış bir iskambil destesindeki kağıtları ezberlemeyi öğretmek istiyorum. Bu bütün dünyaya herkesin bunu yapabileceğini kanıtlayacak."


Ben de dedim ki "Yani ben Britney Spears değilim, ama belki bana öğretebilirsin. Bir yerden başlamak gerekiyor, öyle değil mi?" İşte bu benim için çok ilginç bir yolculuğun başlangıcıydı.

Bir sonraki senemin çoğunu sadece hafızamı eğiterek değil ama aynı zamanda onu araştırarak, nasıl çalıştığını ve neden bazen çalışmadığını anlamaya çabalayarak ve potansiyelinin ne olabileceğini düşünerek geçirdim. ve potansiyelinin ne olabileceğini düşünerek geçirdim.

Çok değişik insanlarla tanıştım. Bu E.P. adında bir adam. Kendisi amnezik (bellek kaybı) ve çok büyük ihtimalle dünyadaki en zayıf hafızaya sahip. Hafızası o kadar kötü ki, bir hafıza problemi olduğunu bile hatırlamıyor, bu inanılmaz. Çok trajik bir figür olmasına rağmen kendisi hafızamızın bizi biz yaptığı gerçeğine açılan bir pencere.

Spektrumun diğer ucunda ise başka bir adam var. Bu Kim Peek. Dustin Hoffman'ın Rain Man filminde oynadığı karakter bu adamdan esinlenerek yaratılmış. Kendisiyle Salt Lake halk kütüphanesinde telefon rehberlerini ezberleyerek bir gün geçirdik. Oldukça enteresandı.


Sonra geri döndüm ve hafızayla ilgili çokça tez okudum. 2000 yıllık ve daha eski, latince, antik ve ortaçağlarda yazılmış tezler. Ve bir çok ilgi çekici şey öğrendim. Öğrendiğim en ilginç şeylerden biri şuydu ki; bir zamanlar eğitilmiş, yetiştirilmiş, işlenmiş hafızaya sahip olma fikri o kadar da yabancı bir fikir olarak görülmüyormuş. Bir zamanlar insanlar hafızalarına yatırım yapıyor, ve zorla akıllarını donatmaya uğraşıyorlarmış.

Son birkaç milenyumda çeşitli teknolojiler keşfettik: Alfabeden perşömene, yazılı eserlere, baskıya, fotoğrafa, bilgisayara ve akıllı telefonlara kadar. Bu teknolojiler hafızamızı haricileştirmeyi ve en nihayetinde bu temel insan kapasitesini dışarıdan almayı adım adım kolaylaştırdılar. Bu teknolojiler modern dünyayı mümkün kıldılar. Ama aynı zamanda bizi değiştirdiler. Bizi kültürel olarak değiştirdiler. Ve bizi bilişsel olarak da değiştirdikleri konusunda da tartışırım. Artık bir şeyleri nasıl hatırlayacağımızı unuttuk gibi görünüyor. Artık bir şeyleri nasıl hatırlayacağımızı unuttuk gibi görünüyor.

Dünya üzerinde hala eğitilmiş, yetiştirilmiş ve işlenmiş hafızaya tutkulu insanlar bulabileceğiniz son yerlerden biri kesinlikle bu tek hafıza yarışması. Aslında tek demek doğru değil, bunun gibi yarışmalar dünyanın her yerinde var. Büyülenmiştim, bu insanların bunu nasıl yaptığını merak ediyordum.

Birkaç yıl önce University College London'dan bir grup araştırmacı laboratuvara bir kaç hafıza şampiyonu getirmişlerdi. Bilmek istedikleri şey şuydu: Bu insanlar anatomik ve yapısal olarak bizimkinden farklı beyinlere mi sahiplerdi? Cevap hayırdı. Peki bizden daha mı zekilerdi? Onlara bir takım bilişsel testler verdiler, ve daha zeki oldukları sonucu da çıkmadı.

Ancak ortada bu hafıza şampiyonlarının ve kontrol gruplarının beyinleri arasında ilgi çekici ve etkili bir farklılık vardı. Deneklerı fMRI makinalarına koyduklarında (işlevsel manyetik rezonans) ve sayılar, insan yüzleri ve kar tanelerinin resimlerini ezberlerken beyinlerini taradıklarında buldular ki bu insanlar diğer insanlara göre beyinlerinin daha farklı bölümlerini çalıştırıyorlar. beyinlerinin daha farklı bölümlerini çalıştırıyorlar. Bakın, yalnızca uzamsal belleklerini kullanıyorlardı ya da öyle görünüyordu. Neden? Ve acaba geri kalanımızın bu durumdan öğrenebileceği bir şey var mı?

"Müsabaka tarzında ezberleme sporu" bir tür silahlanma yarışına benziyor. Her sene birileri daha çok şeyi daha hızlı öğrenmenin başka bir yolunu buluyor ve geri kalanlar ona yetişmeye çalışıyor.

Bu üç kere dünya hafıza şampiyonu olan arkadaşım Ben Pridmore. Önündeki masada 36 tane karıştırılmış iskambil destesi var ve bir saat içinde kendi geliştirdiği ve uzmanlaştığı bir teknikle kağıt sıralamasını ezberlemek üzere. Benzer tekniği rastgele dizilmiş 4,140 rakamın sıralamasını yarım saat içinde hatasız ezberlemek için kullanmıştı. hatasız ezberlemek için kullanmıştı. Evet.

Ve böyle yarışmalarda bir şeyleri ezberlemek için onlarca yöntem varken, her şey, bütün bu teknikler en nihayetinde psikologların detaylı kodlama diye adlandırdıkları bir yöntem altında birleştirildi.

Bu durum Baker/baker adlı şık bir paradoksla açıklanıyor. (İlk Baker özel isim, ikincisi fırıncı anlamında) Paradoks şu: İki kişiye aynı kelimeyi ezberlemelerini söylersem, size dersem ki, "Baker (isim) diye bir adam olduğunu unutma." Bu onun ismi. Ve size de "Fırıncı (meslek) bir adam var, bunu unutma" desem. Ve size eşit süre geçtikten sonra gelsem ve sorsam, "Az önce söylediğim kelimeyi hatırlıyor musunuz? Ne olduğu aklınızda mı?" İsminin Baker olduğu söylenen kişi aynı kelimeyi mesleğinin fırıncı olduğu söylenen kişiden daha nadir hatırlıyor. Aynı kelime, ama hatırlanma miktarı farklı; bu garip. Peki burada n'oluyor?

Şimdi, Baker ismi aslında size hiç bir şey ifade etmiyor. Kafatasınızda akmakta olan bütün hatıralardan bağımsız. Kafatasınızda akmakta olan bütün hatıralardan bağımsız. Fakat yaygın olan isim "fırıncı", fırıncıları biliriz. Fırıncılar komik beyaz şapkalar takarlar. Fırıncıların ellerinde un vardır. Fırıncılar işten eve geldiklerinde güzel kokarlar. Hatta bizzat bir fırıncı tanıyor bile olabiliriz. Ve bu kelimeyi duymamızla birlikte, bu ilişkilendirmeleri ve çağrışımları kelimeye yapıştırıyoruz. Bu çağrışımlar kelimeyi sonradan hatırlamamızı kolaylaştırıyor. Bütün bu hafıza yarışmalarında söz konusu olan Bütün bu hafıza yarışmalarında söz konusu olan ve günlük hayatta bir şeyleri daha kolay hatırlamamızı sağlayan şey isim olan Baker'ı meslek olan fırıncıya çevirebilmek. İçerik, anlam, önem yoksunu bilgiyi alıp onu öyle bir dönüştürmek ki onu öyle bir dönüştürmek ki daha önceden aklımızda olan şeyler ışığında bir anlam kazanabilsin.

Bunu yapmanın en sofistike tekniklerinden biri 2,500 yıl önce Antik Yunan'a kadar uzanıyor. Bu teknik hafıza sarayı olarak biliniyor. Bu eserin arkasında yatan hikaye şöyle: Simonides adlı bir şair bir yemeğe katılıyormuş. Aslında eğlence için tutulmuş, çünkü o zamanlar gerçekten çarpıcı bir parti vermek istendiğinde bir D.J değil, bir şair tutulurmuş. Şair ayağa kalkar, şiirini ezbere okur, kapıdan çıkar, tam o anda ziyafet verilen salon çöker, içerideki herkes ölür. Ölmekle kalmazlar, bedenleri artık tanınacak vaziyette değildir. Kimse içeride kimin olduğunu, içeridekilerin nerede oturduklarını söyleyemez. Cesetler düzgünce gömülemez. Bu bir araya gelmiş iki trajedi. Simonides, enkazın ortasında sağ kalan tek davetli gözlerini kapar, ve zihninin gözüyle yemekte hangi misafirin nerede oturduğunu görür. Yemektekilerin akrabalarını ellerinden tutar, ve her birini enkazın ortasındaki sevdiklerinin yanlarına götürür.

Simonides'in o anda farkettiği, sanırım hepimizin sezgisel olarak bildiği bir şey. O da şu ki; isimleri, telefon numaralarını ve çalışma arkadaşlarımızın talimatlarını kelimesi kelimesine ezberlemekte ne kadar kötü olursak olalım, gerçekten olağan üstü görsel ve uzamsal hafızalarımız var. Sizden az önce Simonides'le ilgili anlattığım hikayenin ilk on kelimesini saymanızı isteseydim, çok büyük ihtimalle zorlanacaktınız. Ama bahse girerim, sizden konuşan taba rengi atın üstünde kimin oturduğunu, ya da antrenizde şu anda kimin olduğunu sorsam cevabı gözünüzde canlandırabilirsiniz. cevabı gözünüzde canlandırabilirsiniz.

Hafıza sarayının arkasındaki fikir zihninizin gözünde bir yapı oluşturmak ve bu yapıyı hatırlamak istediğiniz şeylerle bayındırlaştırmak. Gördüğünüz ne kadar çılgın, garip, acayip, komik, dobra, kötü kokuluysa, hatırlamak da o kadar kolay olacaktır. Bu 2000 yıldan daha eski bir öneri ve en eski Latin hafıza tezlerinden biri.

Peki bunu nasıl yapabiliriz? Diyelim ki TED'de bir konuşma yapmaya davet edildiniz Diyelim ki TED'de bir konuşma yapmaya davet edildiniz ve bu konuşmayı ezbere yapmak istiyorsunuz. Tıpkı Cicero'nun 2000 yıl önce TedxRome'a davet edilmiş olsa yapacağı gibi. Kendinizi sokak kapınızın önünde hayal edebilirsiniz. Kendinizi sokak kapınızın önünde hayal edebilirsiniz. Ve aklınızda bu garip hafıza yarışmasını hatırlatmanızı ve ilk iş ondan bahsetmenizi sağlayacak oldukça çılgın, garip ve unutulmaz bir görüntü canlandırırdınız. Sonra evinize girerdiniz ve kurabiye canavarını görürdünüz; Bay Ed'in üzerinde. Ve bu da size arkadaşınız Ed Cook'tan bahsetmek istediğinizi hatırlatırdı. Daha sonra size bu komik anektdotu anlatmayı sağlayacak Britney Spears'ı görürdünüz. Sonra mutfağınıza giderdiniz, ve bahsetmek istediğiniz dördüncü konu o bir yıllık garip seyahatiniz ve bu seyahati hatırlamanıza yardımcı olacak arkadaşlarınız olurdu.

İşte Romalı konuşmacılar konuşmalarını bu şekilde ezberliyorlardı. Kelimesi kelimesine değil - çünkü bu sizi sadece batırır- onun yerine konu bazında. Aslında "ana fikir" deyimi Yunanca'nın "yer" anlamına gelen "topos" kelimesinden geliyor. Bu insanların konuşma ve hitaplarında bu şekilde uzamsal terimler kullanmalarının bir izi. "En başından" deyimi de sanki hafıza sarayınızın en başındaymış gibi görünüyor.

Bunun büyüleyici olduğunu düşündüm ve bu gerçekten ilgimi çekti. Birkaç hafıza yarışmasına daha gittim. Yarışmacıların alt kültürleriyle ilgili daha çok şey yazabileceğimi düşünüyordum. Ama bir sorun vardı. O da şuydu ki: hafıza yarışları patolojik olarak sıkıcılar. (Gülüşmeler) Aslında, bir grup insanın oturmuş SAT'ye girmeleri gibi bir şey. Biri şakaklarını ovuşturmaya başladığında ortam gerçekten çok dramatik oluyor. Ben bir gazeteciyim, hakkında yazacak bir şeylere ihtiyacım var. Bu insanların zihinlerinde inanılmaz şeyler olduğunu biliyorum, ama oraya geçişim yok.

Bu yüzden farkettim ki, eğer bu hikayeyi anlatacaksam onları biraz anlamam gerekiyor. Ve böylece her sabah gazetemi okumaya başlamadan önce bir 15 20 dakika kadar bir şeyleri hatırlamaya çalışmaya başladım. Belki bir şiiri, belki bit pazarından aldığım eski bir yıllıktaki isimleri. Ve bunun şaşırtıcı bir şekilde eğlenceli olduğunu farkettim. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Eğlenceliydi, çünkü aslında hafızanızı eğitmekle ilgisi yoktu. Yaptığınız şey bu çok gülünç, dobra, eğlenceli, ve umarım unutulmaz olan resimleri zihninizin gözünde canlandırmak için hep daha fazla ve daha fazla uğraşmaktı. Ve ben kendimi buna kaptırdım.

Bu yarışmacı kostümümle çekilmiş bir fotoğrafım. Bir çift kulaklık ve taktığınızda iki küçük delik dışında etrafı göremediğiniz bir gözlük takıyorum. Çünkü dikkat dağılması bir hafıza yarışmacısının en büyük düşmanıdır.

Sonunda bir yıl önce keşfettiğim yarışmaya yarışmacı olarak katıldım. Bu deneyimimi bir tür katılımcı gazetecilik deneyi olarak yazabileceğim fikrindeydim. Bunun bütün araştırmalarımın güzel bir son sözü olabileceğini düşünüyordum. Fakat sorun şuydu: deneyim kontrolden çıktı. Hiç olmaması gereken yerde yarışmayı kazandım.

Şimdi konuşmaları, telefon numaralarını ve alışveriş listelerini ezberleyebilmek güzel bir şey. Ama bu biraz konumuzun dışında kalıyor. Ama bu biraz konumuzun dışında kalıyor. Bunlar sadece püf noktaları. Beynimizin nasıl çalıştığıyla ilgili oldukça temel prensiplere dayanan püf noktaları. oldukça temel prensiplere dayanan püf noktaları. Ve zihninizin çalışma şeklini anlayıp bundan faydalanmanız için illa ki hafıza sarayları inşa etmenize ya da iskambil kağıtlarının dizilişini ezberlemenize gerek yok.

Çoğu zaman hafızası kuvvetli olan insanların doğuştan yetenekli olduklarını kabul ediyoruz, fakat gerçekte böyle değil. Kuvvetli hafıza öğrenerek kazanılır. En basitinden, dikkat ettiğimiz şeyleri hatırlıyoruz. Gerçekten ilgili olduğumuz şeyleri hatırlıyoruz. Bir bilginin ya da deneyimin bizim için neden bizim için anlamlı, kayda değer, renkli olduğunu anladığımızda ve bu bilgiye bir şekilde daha önceden zihnimizde olanlar ışığında bir anlam kazandırdığımızda ve kişi olan Baker'ları zihnimize hitap eden fırıncılara dönüştürebildiğimizde hatırlayabiliyoruz.

Hafıza sarayı, bu hafıza teknikleri, bunlar sadece kısayollar. Aslında gerçekten kısayol bile değiller. İşe yarıyorlar çünkü sizin düşünmenizi sağlıyorlar. Bu yöntemler farkındalığımızı ve etrafımızı algılayışımızı geliştiriyorlar. Bir çoğumuz normalde bu iki nokta üzerinde çok durmaz. Ama aslında kestirmeler yok. Şeyler bu şekilde hatırlanabilir oluyor.

Ve konuşmamı özellikle sonlandırmak isteyeceğim bir konu varsa o da E.P.'nin biz hafıza sorunu olduğunu bile hatırlayamayan bir amneziğin bana öğrettiğidir. O da şu ki: hayatlarımız anılarımızın toplamıdır. hayatlarımız anılarımızın toplamıdır. Zaten kısa olan hayatlarımızdan kendimizi Blackberry'lerimizde, iPhone'larımızda kaybederek, kendimizi Blackberry'lerimizde, iPhone'larımızda kaybederek, yanı başımızda bizle konuşan insana dikkatimizi vermeyerek, etrafımızı algılamak dahi istemeyecek kadar tembel olarak, etrafımızı algılamak dahi istemeyecek kadar tembel olarak, ne kadar daha kaybetmek istiyoruz?

İçimizde inanılmaz bir hafıza kapasitesinin gizli olduğunu birinci elden öğrendim. gizli olduğunu birinci elden öğrendim. Ama eğer hatırlamaya değer bir hayat yaşamak istiyorsanız "hatırlamayı" hatırlamanız gerekiyor.

Teşekkür ederim.