Susabilirsen çığlık çığlığa, Susmak bazen niyazin en büyüğüdür,
Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Rüzgarlı bir güvertede deniz suyuyla, tel fırçayla yıkanmış branda bezinden gömlek gibiyken sırtımda keder; yerküre denen bu bir ömürlük meskeni,
dipsiz ve sessiz biz hüzne kapılmadan seyretmek mümkün müdür ?
‘Harflerin bir araya getirilmesiyle hikmet noktası bilinir mi,
konuşalım lakin sözden ne çıkar ?’ dedim.
Kulakların duy dediği sese eğildim:
-Hiç.
Sonra sustum.
Doldurdum heybeye harfleri olur da bir gün yüreğe duy derler.
Hazan sarısı son baharları,
ana kucağını kıskandıran kuş cıvıltısını,
kalbine katran karası bulutların uzanamadığı çocukları müjdeler;
varlık iddiasını alırlar dilden.
Verirler insanoğluna hüviyetinin özünü.
Bilirim ancak o vakit başlar gönül konuşmaya cananıyla can-ı gönülden.
Niyazim nerden gelip nereye gittiğimize.
Belli iken bilinmez, aşikarken görülmeze;
Adı AŞK.